Ne bir alet ne bir resim ne bir süs eşyası ne bir mezar var elimizde Neandertalden kalan. Birkaç parça kemik, taş ve başka türlü bir insanlığı hayal dahi etmekten aciz modern zihinlerimizin yakıştırmaları, hepsi bu. Neandertal şu haliyle tam bir bilmece; insan değil, neredeyse bir "yaratık". Elimizdeki ipuçları bu muammayı çözmeye yetmiyor çünkü durmaksızın bu yaratığa kendi bakış açılarımızı dayatıp duruyoruz. Bunun altında yatansa ihtimal ki bizlerden başka türlü üreten, düşünen, yaşayan bir insanlığın var olabileceği, dahası bu insanlığın sonunu getirenin de bizzat bizim insanlığımız olabileceği fikrini kabullenmenin öyle pek de kolay olmayışı.
Kendimizi önyargılarımızdan, kabullerimizden, zayıf temellere oturan varsayımlarımızdan soyutlamalı; Neandertali, giydirdiğimiz şapkalardan, takım elbiselerden soymalı; onu zoraki kuzenlerimize "yaratık" unvanını iade etmeliyiz.
Arkeolog Ludovic Slimak işte bu amaçla müze depolarını terk ederek, kutuplardan Akdeniz ormanlarına uzanan otuz yıllık serüveninde elde ettiği deneyimle bizi hem kendi insanlığımız hem de Neandertallerle yeniden yüzleşmeye davet ediyor.

